18 Haziran 2012 Pazartesi

Taşındım:)

Aslında hala her şeyden bahsediyorum ama burada değil.

Mesela gezi, eleştiri, yeme-içme hakkında bahsettiklerim:  hergunluk.com 'da


Hamilelik sürecim, gebelik ve annelikle ilgili öğrendiklerim: http://herhaftalik.blogspot.com 'da

Yaka tasarımlarımın satışını yaptığım butiğim:  bebeyaka.com 'da


Fotoğraflardan instagramda bahsediyorum.
"Hemzemin" isimli köşemde dünyaya, insanlığa dair ne varsa dergibursa'da bahsedip paylaşıyorum.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Mim Sınavı!

Hem bloglar arası bir pr hem de blog okuyucuları için faydalı istatistik sonuçlar veren şu mim olayı bana da denk geldi. Bakalım bu zorlu sınavı başarıyla geçebilecek miyim?


Mimleyen: canım kardeşim (gerçek kardeşim) hestia
Mim konusu: Blogunuzu Çevrenizle Paylaşıyor musunuz? 
Süre: 10 dk.

 Sınav başlasın!


1. Blogunuzu tüm eş, dost ve çevrenize söylediniz mi? 
 Aslında söylüyorum herkese, ama daha çok yüz yüze geldiğimizde söylediğimde daha akılda kalıcı oluyor. Bildiğiniz gibi asli blogum olan bir wordpress sitesi olduğundan, blogumu bilmeyen insanların beni bulması çok zor hatta bulsalar dahi yorum yapmaları zor.İşte "Aslındahersey" de tam bu sebeple ortaya çıktı. Eş, dosttan ziyade farklı insanlara da ulaşabilmek, onlarla da paylaşabilmek benim amacım... 


 2. Blogunuzu ileride çocuklarınıza gösterecek misiniz?
Elbette, söz uçar yazı kalır. Umarım başına bir şey gelmezse bloglarımın ya da kapatılmazsa:) Bu çok hoş bir şey, o şimdi portakalda vitaminken ben neler yaşıyorum bilsin:) 


 3. Blogunuzu eşiniz/ sevgiliniz biliyor mu? 
Eşim tabii ki biliyor ve bu konuda bana çok destek, hatta az önce ona yeni aldığım çantamın fotoğrafını çektirdim.

 Şimdi ben mi mimleyeceğim? Ah hestia başıma iş açtın:) O zaman 7.oda ve Alice mimlendiniz! Oh topu attım, pas sizde:)

30 Kasım 2011 Çarşamba

Moda postu: Tally Weijl xmas 2011

Moda yazmayayım diyorum ama öyle güzel şeyler buluyorum, görüyorum ki bir kategori daha açasım geliyor bloguma. Yazmasam da almasam da moda dünyasını seviyorum, alışveriş manyağı değilim ama en nihayetinde kadınım. Yani gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz:) Bunu paylaşmazsam çatlarım dediğim bir marka çıktı karşıma. Aslında yıllardır Türkiye'de de satışı olan bir marka belki bir çoğunuz aşinadır ama ben yeni keşfettim ve çok mutlu oldum. İsviçre kökenli Tally Weijl 'dan bahsediyorum. Nasıl okunduğuna dair en ufak bir fikrim yok ama okadar beğendim ki tek hedefim websitesinde kaybolduğum gibi Forum AVM yada Profilo'ya gidip mağazanın içinde kaybolmak... xmas için bir koleksiyon hazırlamışlar, bayıldım. Bende de öyle ürünler olsa ben de hazırlarım dedim vee süpriz, sizin için bir wishlist  / outfit hazırladım, bunu ilk defa yaptım! :) oradan bulduğum ürünlerden kendi krismıs konseptimi yarattım, çok da eğlendim. Bunların hepsini istiyorum! Bu tarz postları sayfamda görmek istiyorsanız yazın bana anacığım:) Sevgiler, Hergunluk.com

24 Kasım 2011 Perşembe

Tay mutfağının özgün adresi; Pera Thai

Beyoğlu Tünel'den Meşrutiyet Caddesi'ne inerken otantik dünya mutfakları seçenekleri sunan bir kaç restoran geçtikten sonra aşağıda tarihi bir binanın girişinde Tay yani Tayland mutfağının en özgün adresi Pera Thai'yi göreceksiniz. Kapıda sizi karşılayan kibar garsonlardan sonra içeriye girdiğinizde ekru örtülerin üzerinde fuşya orkidelerin yer aldığı sade ve son derece naif bir kaç masayla karşılaşacaksınız.
Üst katında da aynı şekilde 5-6 masa bulunan bu restoran toplamda 65 kişilik. Fakat ünü kendinden büyük! O küçücük restorandan taşan leziz yemekler dünya çapında bir üne sahip.12 yıllık bu Thai restoranı 2006 yılında Tayland hükümeti tarafından dünyada mutfağı, kalitesi, ortamı ve misafirlerine gösterdiği özenle değerlendirilen Thai Select ödülüyle taçlandırılmış.
2009 yılında ise Tayland National Food Institute tarafından Excellent Thai Restaurant olarak The Pride of Thailand-Certificated of Excellence ödülüne layık görülmüş. Ortamın sade şıklığının yanı sıra Tayland'ın sembol objelerine ve oymalı mobilyalarına da yer verilmiş. Özellikle arkası vestiyer olarak kullanılan ahşap paravanın üzerine oyulmuş taşlı fil figürüne bayıldım.
Cam bölmenin üzerindeki rafta oturup, sizi selamlayan buda heykelleri, ilginç masklar, duvardaki tablolar ve fonda çalan otantik müziklerle Beyoğlu'nda olduğunuzu unutabilirsiniz.
Menüsü ise oldukça zengin, Tayland mutfağının en büyük özelliği olan çeşit çeşit baharatlar ve acıyla lezzetlendirilen yemekler Taylandlı bayan aşçılar tarafından hazırlanıyor. Pera Thai'nin menü konseptini ise Kahire'deki ünlü Bua Khao restoranlar zincirinin sahibi Bn. Yuphadee Sawamiwast oluşturuyor.
Ben bir Uzakdoğu klasiği olan noodle yedim, tavuklu ve bol acılı...Tayland'a özel ev yapımı köriyle renklendirilmişti, gerçekten parmaklarımı da yemek istedim. Restoranının diğer sevilen yemekleri arasında Thai Mantısı (Dim Sum), Acılı Noodle Salatası (Yum Woon Sen), Acılı Karides Çorbası (Tom Yam Gung), Tayland usulü noodle (Pad Thai) sayılabilir.
Bu arada restoranın kullandığı Tayland porselenlerine de aşık olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Bizim çinilerimize de biraz benziyor ama formları itibariyle çok farklı. Özellikle kulpsuz çay fincanlarından mutlaka edinmeliyim. Birlikte yemek yediğimiz hostes arkadaşım Tayland'a gittiğinde bana onlardan getirme sözü de verdi:) Yemekten sonra mutlaka bir bardak yeşil çay alın, hem o lezzeti tadın hem fincanın şirinliğini de görün derim. Eğer acıyı, baharatı seviyor ve farklı lezzetler arıyorsanız Pera Thai asla pişman olmayacağınız lezzetler sunuyor. Özel günleriniz için de sıradışı bir alternatif olan mekan için hafta sonu mutlaka rezervasyon yapmak gerekiyor. Fiyatlar konusunda da sizi üzmeyecek, çünkü yediğiniz eşsiz lezzete değdiğini göreceksiniz. Pera Thai T: 0212 245 57 25-26 // info@perathai.com http://www.perathai.com/

23 Kasım 2011 Çarşamba

Sağa çek, fotoğraf çek!

Bayramda yaptıklarımı anlatamamıştım. Şimdi çok hızlı bir şekilde geçiyorum. Aile ziyaretleri. Bitti. Bu bayram öyle diğer tatillerde yaptığımız gibi oraya da gidelim, buraya da gidelim, ay buraya kadar gelmişken 200 km daha gidelim orayı da görelim tribinden uzaktık. Zaten buna daha yola çıkmadan karar vermiş, birbirimize tembihlemiştik. Bak bu bayram dinlenelim, öyle gezmeyi filan düşünmeyelim tamam mı, tamam:) Ama bu düşünce fotoğraf çekmemizi engellemedi tabii. Gidip gezip çekemezsek, yollarda çekeriz. İşte bizi yollarda sağa çekip durmaya zorlayan kareler! Yolda inanılmaz bir sis vardı, görüş mesafesi bazı yerlerde neredeyse 10 metreye kadar düşmüştü. Biz de fırsattan istifade o kadar yakınımızda olduğu halde zor gördüğümüz ağaçları çektik.
Seyir halindeyken önümüzdeki arabalara ne zaman siste kaybolacak diye bakmak zevkliydi.
Kahve molası için durduğumuzda güzel bir cheesecake yedik ama bu lezzete ortak olan başka canlılar da vardı.
İsimlerini bilmeyip şekillerini benzeterek lakap taktığımız adalarımız vardı, ama lakaplarını da unuttum.
Bulutları çekmek çok keyifli, neden daha önce yapmamışım diye düşündüm.
Acaba bu mööööcüklerin yarın kurban bayramı olduğundan haberi var mıydı?
Küçük, şirin bir sahil kasabası hayali kuranlara istediğini verebilecek bir yer... (Gelibolu yakınlarında bir yer)
Devamını da bir sonraki posta bırakayım, çünkü çok var. Allahım yollarda ne güzellikler var! Görebilene... Hadi sağa çekin, fotoğraf çekin! Sevgiler,

14 Kasım 2011 Pazartesi

Evrene bir hoşgörü ışığı - 1

Dergi Bursa'da Hemzemin isimli köşemde yazdığım yazıları da sırasıyla sizinle paylaşmaya karar verdim. Fakat yazılar hayli uzun olduğu için bir kaç bölüme ayırarak ekleyeceğim. İlk yazımdan başlayalım. İsminin neden 'Hemzemin' olmasına karar vermem ve bu kelimenin bana düşündürdüğü güzel hisler...İyi okumalar...
Yüzlerce yıllık tarihiyle Bursa, tam bir hoşgörü kentidir. Üzerinden gelip geçen tüm halkları kucaklamış, Türkiye’de önemli bir medeniyet beşiği olmuştur. Bu şehir; hem entelektüel hem bağnaz, hem göçmen hem manav, hem huzur seven hem coşan, hem yoksul hem varsıl her türden insanı mutlu edebilen güçtedir. İşte bu yüzden hemzemin bir şehirdir Bursa. Farklı yönlerden gelen kültürlerin paydasına doğasını, güzelliklerini, maneviyatını koyan, onca çeşitlilik içinde öylece sakin duran, herkese kucak açan ulu bir dağ şehri... Köşemin ismi biraz da bu yüzden“Hemzemin”. Dergi Bursa’daki ilk yazımda Bursa’yla da özdeşleştirdiğim bu nadir duyduğumuz ama kulağa hoş gelen, naif, insancıl kelimeyle ilgili aslında bildiğiniz bir kaç şey söylemek istiyorum. Tahmin edeceğiniz gibi dilimize Farsçadan gelmiş pek çok sözcükten biri hemzemin. Özgün yazılışı; he'mzemin. Anlamı TDK’ ya göre “aynı düzeyde olan”. Trafikte karşımıza çıkan şekli "hemzemin geçit" ise "kara yoluyla aynı düzeyde olan tren yolu geçidi" anlamında kullanılıyor. O halde öz Türkçede aynı tabanı paylaşan yani “tabandaş” da diyebiliriz. İngilizcede hemzemin; “grade”, “level” gibi seviye/düzey anlamında karşımıza çıkıyor. Bense şöyle açıklayacağım; iki farklı şeyin aynı seviyede kesişmesi, birbirleriyle aynı paydada kavuşması. Mecazi anlamda “hemzeminde buluşmak” tabirini yaşamımızın her alanına bütünleştirebiliriz diye düşünüyorum. Çünkü insanlığın en güzel erdemi olan hoşgörüyü, anlayışı çağrıştırıyor. Dünyada ve ülkemizde her gün onlarca kötü haber duyuyoruz. Artık birçoğuna şaşıramıyoruz bile, çünkü kanıksadık. Farklı yönlerden, kutuplardan, fikirlerden olan iki ya da daha fazla grubun yaşadığı, yarattığı hatta dayattığı kaosların içerisinde buluyoruz kendimizi. Bunlara kimilerimiz susuyor, bakıp geçiyor, kimilerimiz duyarlı davranıp harekete geçiyor, kimilerimiz ise orta noktada kalmayı tercih ediyor. Aklınıza hemen siyaset geldi değil mi? Yok yok siyaset yapmayacağım. Fakat şimdi gündemimizde seçim var, elbette o seçim kampanyaları, kavgaları, saf seçme, seçtirme kaygıları da konumuza dâhil. Ama daha genel düşünelim istiyorum; tüm evrende farklı istikametleri olan, farklı amaçlar taşıyan, farklı kültür çatıları altında olan zıtlıkları düşünelim. Bunların hiç mi ortak özellikleri, paydaları yok sizce, hiç mi bir kesişme noktası bulunmaz? Sonucunda güzel durumlar yaratacağını biliyorsak, iki ayrı şeyi neden aynı potada eritemeyelim? Hani ilköğretim matematiğinden hatırlarsınız; “paydaları eşitleme” diye bir formülümüz vardı. Paydadaki farklı sayıların “e.k.o.k.” unu (en küçük ortak kat) bulurduk, birbirine denk olduğu zaman işlemimizi daha rahat yapardık. Demem o ki, ortak yönleri olan her şey ile işimiz daha kolay. (Devamı gelecek) Dergi sayfası şeklinde okumak isterseniz, o da burada;
Dergi Bursa- Mart Nisan 2011 sayısında yayınlanmıştır. http://www.dergibursa.com.tr/

10 Kasım 2011 Perşembe

Uçabilir miyim?

Uçmak nasıl bir duygudur acaba? Özgürlük mü güzelliği? Herkese, her şeye yukarıdan bakabilmek mi cezbedici olan? Sonsuzluk mu yoksa zirvede olmak gibi bir şey mi? -o- Geçenlerde yeni vizyona giren Anadolu Kartalları’nı izledim. Hava Harp Okulu’ndaki gençlerin her birinin uçmak ve pilot olmaktaki amaçları, hedefleri ve hırsları farklıydı. Amaçlarına ulaştıklarında ise hala eksik bir şeyler vardı. Yerde bıraktıkları… İçlerinde kalanlar… Yarım kalmışlıklar… Film o duyguyu bize vermeye çalışırken Manga’nın “Tek Yön Seçtiğin Tüm Yollar” şarkısı devreye girdi. “Bedenin özgür kalsa neye yarar? Acıtır ruhunu içinde kalanlar Dönemezsin artık geriye, Tek yön seçtiğin tüm yollar “ -o-
Herkesin uçması farklıdır bence. Mesela benim uçmaktan anladığım; korkularımı, endişelerimi bırakıp isteğim o yere çıkmak. O yer sonsuzluk, bir nevi ölümsüzlük bence. Peki bunun için çalışıyor muyum? İşte bu muamma. Çünkü o korkuları bir kenara bırakamıyorum. Biraz daha açayım beni tanıyanlar biliyor ben hep bir yazar olmak istedim. Ve artık basılı kitabımın sayfalarını parmaklarımla çevirmek istiyorum, birilerinin elinde kitabımı görmek, sevdiklerime verirken içine küçük notlar yazmak... İşte benim küçük dünyamda uçmak bu! Ama bazı endişelerim var. Bunun için yetersiz miyim yoksa geç mi kaldım? Silinip gider miyim, raflarda kaybolur muyum...? Satması ya da satmaması umurumda değil ama ben hep yazmak istiyorum zira bir kitapla yetinmek değil hedefim. Geleceğe uzanmak istiyorum, çünkü benim sonsuz göğüm gelecek! İşte bunu yapmam için de yarım kalmış hiçbir şeyi bırakmamam lazım hayatımda. Çünkü onu da yarım yapmak istemiyorum. Ne zaman kitap çıkarıyorsun artık diyen herkese "demlenmeyi bekliyorum" diyordum. Ama sanırım artık o kadar bekledi ki ocağa koyduğum o şey, acılaşmadan, altı yanmadan bir an evvel başlamalıyım bu işe. Acaba gerçekten uçabilir miyim?